Hayat Kemale Erme Yürüyüşü

Fotoğraf ve resim sanatçısı çok sevgili Tunç Süerdaş ile yaptığımız sohbeti blog yazısı olarak kaleme almaya niyetlendiğim her sefer bir şekilde ertelendi.

 “Tamam bugün, o gün!” dediğimde ise, kafamı banyodaki klozetin içine gömüp çıkartamayıp; gece yarısı hastanenin acil kapısını zor ettim.

 1.SAHNE

(Yatak odası. Murat çaresiz bakışlarla karısına bir yudum su içirmeye çalışmaktadır. Zor nefes alan Eda sessizce bir şeyler mırıldanır.)

 Eda- 999’u ara. Ambulans çağır.

Yetkili kişi- 999. Aciliyetiniz nedir?

Murat: Ambulans lütfen!

Yetkili kişi- Durumunuz nedir?

Murat- Karım 3 saattir alttan üstten çıkartıyor. Baygın halde ve zor nefes alıyor.

Yetkili kişi- Karınız yanınızda mı? Kendi konuşabiliyor mu?

Ben- (Zor nefes alarak). Evet buradayım. Göğsüm acıyor. Nefes alamıyorum! Yüzümün ve kolumun sol tarafı uyuşuyor. Lütfen yardım edin!

Yetkili kişi- Çok üzgünüm, şu anda müsait ambulans yok, en yakın acile gidebilir misiniz?

Ben- (Sessiz gözyaşları içinde) Giderim..

“Son bir gayret Eda..” diye düşünerek yatağın içinde doğrulmaya çalıştım. Devam eden baş dönmesi ve mide bulantısıyla Murat’ın elini sıkıca tutup ağaya kalkmaya çalıştım. “Haydi bir kuvvet daha, yapabilirsin.” dediğim o her ufacık saniyede sallanan dizlerimi gördükçe bunun aşılması imkânsız olduğunu düşündüm.

Sadece Eda’yım ben; medikal doktor değilim. Bedenime ne olduğunu bilmediğim bir şok içinde, daha önceki gıda zehirlenmesi tecrübelerime hiç benzetmediğim bu durum karşısında yaşadığım korku ve kaygının üstesinden gelebilecek bilgim yoktu. Ama panik içinde olduğumun çok farkındaydım. Olan bitenin az çok farkındaysam, demek ki bir umut daha vardır diye düşündüm.

Tek yapabileceğim, yüksek kaygı ve panik atak anında bedenimin “Fight vs Flight Response”, yani “Kaç veya Savaş Tepkisi” ile karşı karşıya kaldığı durumda, yaşama tutunmak için son bir kuvvet bulmak; kısacık da olsa bir kez daha nefes alabileceğime inanmaktı. Bir kez daha nefes al, bir kez daha..

İnsan en sona geldiğini düşündüğünde bile nasıl oluyor da kendinde o yaşama tutunma kuvvetini bulabiliyor?

Bu ucu açık sorunun cevabını bulmak için sayısız kaynağa ve örneğe bakabiliriz. Deneyimlerimizi ve duyduklarımızı hatırlayabiliriz. Dini inançlarımıza veya hayatı tanımladığımız inandıklarımıza tutunabiliriz. Bize neyin faydalı, sağlıklı ve iyi geldiğini bulabiliriz.

Hepsini yapabiliriz. Çünkü birini veya hepsini, sonsuz yapabilme hakkımız olduğuna inanıyorum.

Ben şahsen, basit bir zehirlenme gibi görünen ama yolun sonuna geldiğimi düşündüğüm bir hayat deneyimini inançla aşabildiğimi gördüm. “Nasıl başladı, neden oldu ve sonum ne olacak?” sorularının bende kontrolü zor bir panik atak yarattığını gördüm ve ara süreçte kendime “Sakin ol! Dayanabilirsin, aşabilirsin!” telkininde bulunarak bugün hala hayatta olduğuma şükrediyorum.

2.SAHNE

(4 gün sonra. Çalışma odası. Eda bilgisayarın başında kimi zaman ağlayarak, kimi zaman duraksayarak blog yazısı yazmaktadır.)

Sevgili Tunç Süerdaş, pandeminin 1,5 yıldır kişisel ve mesleki alanda kendisinde yarattığı tecrübelerden bahsederken, sohbetin sonuna doğru “Hayat kemâle erme yürüyüşüdür.” örneğini veriyor. Bir de şunu ekliyor: “Yolculukların en güzeli vardığın yer değil, arada geçirdiklerindir.”

Nasıl ki bazı gıdalar ham haliyle, pişirilmeden ve olduğu gibi yenmelidir; işte ben de özetin ötesine çok geçmeden ve ham forma çok müdahale etmeden size, Tunç ile yaptığım bu derin ve değerli sohbetimizi olduğu haliyle dinlemenizi ve izlemenizi tavsiye ederim.

Yaşarsın da Aşarsın da projesine katıldığı ve deneyimlerini paylaştığı için sevgili Tunç Süerdaş’a bir kez daha kalpten teşekkür ediyorum.

Previous
Previous

Yapacak Birşey Var!

Next
Next

O Kadar Hızlı Koştuk ki, Ruhumuz Arkada Kaldı