Müzik Duygusal Kimliğimizin Bir Parçasıdır

Çok sevgili kuzenim, dizi müzikleri yapımcısı Alp Yenier ile yaptığım sohbet bana, ortaokulda dünya edebiyatından eserler okumaya başladığım yıllarda, isteyerek ve bilinçli seçtiğim kitaplardaki hikayelerin büyüsüne kapıldığım zamanları hatırlattı. Hem sohbet hem de ses kaydının düzenlemeleri sırasında, Alp’in hayatına dair anlattıkları, işte o okuduğum edebi romanlardaki hikayeler gibi kalbimi sıcacık bir duyguyla doldurdu.

Alp, müziğe lise yıllarında kantinde gitar çalarak başlıyor. 2000 yılında, büyük usta merhum Melih Kibar’ın kapısında 6 ay bekledikten sonra, onun ekibine giriyor ve kendisinden reklam müziği/jingle yapmayı öğreniyor. Daha sonra 2006 yılında kendi şirketini kuruyor ve 2012 yılında “Uçurum” dizisinin müziklerini yaparak artık dizi müziği yapımcılığına adım atmış oluyor.

İşini çok büyük bir mesleki bilgi, itina ve aşkla yapan Alp ayrıca Sefirin Kızı, Fazilet Hanım ve Kızları, Masumlar Apartmanı ve Kardeşlerim dizilerinin müziklerine de imza atıyor. Pandemi döneminde en çok izlenen dizilerin müziklerine imza atan  sevgili kuzenim Alp Yenier, bu süreçteki kişisel ve mesleki deneyimlerini şöyle özetliyor:

“Pandemi benim için ikiye ayrıldı: sosyal ve özel hayat ile iş hayatı. Unuttuğumuz aile yapısına geri döndük: çocukken hep evdeydik. Pandemi ile de zorunlu olarak evde kaldık. Ben ilk defa mutfağa girdim. Makarna yapma seviyesinde karnımı doyuracak kadar bir şeyler yaparken, tariflere bakarak, deneye deneye yaptığım yemekleri hem başkaları beğendi hem de özgüvenim yerine geldi. Yakın çevremizde zarar görenler ve kaybettiklerimiz oldu. Acılar vardı ama ayakta kalmaya çalışıyoruz ve hep beraber bunu aşmak için gün sayıyoruz. 

İş hayatı da kendi içinde ikiye ayrıldı: esas mesleğim olan müzisyenliğin yanı sıra benim bir de restoran ortaklığım var. Restoran kısmı pandemide kötüye gitti ama dizi sektörü, çok şükür ki, pek zarar görmedi. Bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum çünkü çalışmaya devam edebildim. Kendi içinde bir denge oldu.”

 Önce içinde büyüdüğümüz kültürde ve ev ortamımızda edindiğimiz müzik bilgimiz, daha sonra kendi sosyal çevremizle ve bir süre sonra kişisel tercihimizle gelişen müzik sevgimiz, aslında psikolojimizin ve duygusal kimliğimizin gelişmesine katkı sağlıyor.  

Alp’in hayata dair görüşleri, bana kimlik ve aidiyet kavramlarını hatırlattı. “İnsanlar varoluşlarına, yaptıkları mesleklere, içinde yaşadığı hayatlara ne kadar aitler?” sorusu zihnimin içinde dolanıp durdu. Özetle, Alp’in paylaşımları, bana bireylerin kişilik gelişim sürecini düşündürürken, kendi içimde yaşadıklarıma dönüp ayna tutmama da fırsat oldu.

Karşımda yaptığı işi çok seven, korkularını yenmek için adım atma cesaretini gösteren ve zorluklara rağmen dayanıklılık gösteren değerli birini gördüm. Alp elbette herkes gibi; hayatının bir döneminde bir yerlerde zorluklar yaşamıştır. Ama sabırla, azimle ve deneyimle bunların aşılabileceğini çok güzel anlattı bizlere.

Yaşarsın da Aşarsın da Podcast’ına katıldığı ve deneyimlerini paylaştığı için sevgili Alp Yenier’e bir kez daha kalpten teşekkür ediyorum.

Previous
Previous

O Kadar Hızlı Koştuk ki, Ruhumuz Arkada Kaldı

Next
Next

Bir Şeyler de Eksik Kalsın!