Pamukla Sarmalanmış Çocuk

İki gün önceydi; çocukların küçülen kıyafetlerinin bir kısmını yardıma muhtaç çocuklar vakfına vermek üzere ayırdım. Geri kalanları kaldırıp baharlıkları çıkarmak için kendime “To Do - Yapılacaklar” listesine bir tane daha şık ekledim. Eskinin tahta sandıkları yerine, şimdilerin modern yatak veya perde örtüsüne uyumlu kumaş kaplı, ayak ucu kutusuna (!) kışlıkları tam yerleştirirken karşıma hem Ali’nin hem de Defne’nin bebeklik tutumları çıktı.

Minicik, 51 cm’lik bedenlerinin ancak içini doldurduğu o yumuşacık tulumları elime aldım, bir güzel öptüm ve kokladım. Gözlerim yaşlandı; benim gözlerim her zaman çabucacık yaşlanır zaten.

Biri nerdeyse 10, diğeri de 6 yaşına yaklaşan çocuklarımızın bebekliklerinden geriye elimizde ya resimlerdeki hatırlar ya da iki parça kıyafetten gayri ne kaldı ki diye düşündüm. Mutsuzlukla karışık melankoliyle “Ne kadar çabuk geçti gitti o günler.” dedim kendime. Sonra, iç sesim hemen o zamanların zorluklarını hatırlatıp bir savunma mekanizması üretme çabasına girişti. “Oh iyi ki bitti o günler. Amaaan sen de! Hatırlasana ne zordu, avaz avaz ağlamalar, uykusuz geceler filan.”

Aklımın can dostu ego (iç sesim) beni avutmaya, kötülüklerden ve üzüntüden korumaya dursun; ben yine de kalbimin sesine kulak vereyim:

Gözüm gibi baktığım, kazalardan koruduğum, popoları pişik olmasın diye el bebek gül bebek temizlediğim, pamukla sarmaladığım çocuklarımı çok ama çok sevdim. Doğdukları ve aramıza katıldıkları gün, sağlıklı oldukları için şükrettim. Onların büyümesine ve gelişmesine katkıda bulunduğum için kendimle gurur duydum. Elimden gelebildiği kadar onların duygularını anlamaya çaba gösterdiğim için kendimi takdir ettim.

Çocuklarımız, bizim desteğimizle hayatın evrelerini öğrenir ve gelişirler. Ama aslında biz yetişkinler de çocuklarımız sayesinde birçok yeni ve farklı duygu & düşünceyi tecrübe ederek büyürüz. Aileye her katılan birey, diğerlerine yeni bir deneyim getirir, varoluşuna bir anlam katar. Bu süreçte ister istemez kendi çocukluk yıllarımızı hatırlarız. Bunlardan bazıları mutluluk ve uyum dolu anılardır. Bazıları da hatırlamak istemediğimiz ama zorunda kalırsak, bizi üzen veya kızdıran yaşanmışlıklardır.

Yaptığım çalışmalarda ve danışmanlıklarda şunu gördüm ki; kendim de dahil anne- baba olarak hepimizin “doğru” çocuk yetiştirmeye dair bir kaygısı, korkusu oluyor. Bu bazen çocukların kişiliğine, bazen gelecekte ne olacaklarına, bazen bedensel gelişimlerine, bazen onların düşünce sistemlerine, bazen de kimlerle arkadaşlık edeceklerine yönelik oluyor. Kısaca bilişsel, fiziksel, duyusal, sosyo-duygusal alanlarda iyisini, doğrusunu bilelim ve yapalım istiyoruz.

Her ne kadar “İyi bir ebeveyn nasıl olmalıdır?” sorusuna dair söyleyeceğim birkaç görüşüm olsa da ben şahsen inanıyorum ki, anne-baba olmak bir yolculuktur. Nerede ve nasıl başladığı belli olan ama nereye doğru gideceği yol boyunca, karşınıza çıkan yol ayırımlarında veya sapmalarda alınan kararlarla aşılan bir yolculuk.

İyi yolculuklar!

Previous
Previous

Yaşarsın da Aşarsın da

Next
Next

İyi Bir Yöntem