Sütün var mı?

Bir zamanlar başımdan geçmiş, hem de 2 çocuk sebebiyle 2 kez, hemşire, doktor dışında tanıdıklarla veya tanıştıklarımla yapılan sohbetler silsilesi:

"Eda, sütün var mı? Emzirebiliyorsun?"

Var işte; evet.

"Ne kadar geliyor?”

Geliyor yani.

“Geliyor mu sütün?”

??? (İçimden: Buna cevap vermiştim sanırım)

“Ne kadar emziriyorsun?”

Eee, yeteri kadar.

“Ben doğurduğumda o kadar çok sütüm vardı ki, biberonlara doldurur sonra da geri kalanı lavaboya dökmek zorunda kalırdım.”

(Sessizlik)

“Ali güzel/iyi emiyor mu?”

Evet, hayır veya varsa c şıkkı..

“Neden Aptamil veriyorsun? Yapay mama zararlı diyorlar; azıcık daha mı denesen acaba?”

Takviye olsun diye. Neyi denesem? Dut şurubu içmeyi mi, geceleri olumla yapıp dua etmeyi mi ya da memenin ucunu sıkıp gelmesi için bebekle kan ter içinde mücadele etmeyi mi? Vücut bu kadar üretiyorsa, başından beri taşan bir süt kaynağı yoksa, bebek açsa ve tatmin olmuyorsa neyin zorluğunu yaşayalım ve neyi kanıtlayalım?

Bu ayki Mother & Baby UK dergisinin yine baş konularından biri emzirmek üzerine. İster istemez eski anılarım canlandı, hortladı daha doğrusu. Kaç kere yukarıdaki sorulara ve sohbetlere maruz kaldığımı düşündüm. Sağlık kontrollerimin dışında kaç kere karşımdaki kişiyi kırmamak veya sert söylersem huysuz, ters diye geri laf yerim diye konuyu geçiştirmeye çalıştığımı anımsadım.

Bir de böyle zamanlarda aklıma hep şu soru gelirdi: acaba insanlara cinsel hayatlarının münasebetleri bu kadar rahat sorulur mu? Hayır, sorulmaz veya sorulmamalıdır çünkü ayıptır.

O zaman neden kadınlar, kadın kadınayken anneyle bebek arasında olan bu özel ilişkiye dair bu tür sorulara ve uzun sohbetlere maruz kalıyor?

Özel hayat dediğimiz kavram aslında tam da bunu kapsıyor bence. Emzirmek konusu anne ve bebeğin özel bir konusudur. Ama ne yazık ki anne emzirir mi, bebek iyi emer mi, bunun için ne yapılmalıdır vb. konular ayrıca kültürümüzün dil kullanımına yerleşmiş ve sorulması normal kabul edilmiş bir tarzlar bütünüdür. Nasıl ki çiftlerin cinsel hayatlarına dair aktivitelerini sormak ayıptır, münasip olmaz; yavaş yavaş toplum öğrenmelidir ki emzirmeye dair konuları da sormak, anne mevzuyu açmadıkça normal ve doğal kabul edilmemelidir.

Anneliğine ait olan konuların sınırları kadınlar belirlemelidir. Hangi konularda konuşup konuşmak istemeyeceği ve yardım almak isteyip istemediği yalnızca yine annenin dahilinde olmalıdır. “Bu konuya dair soru sormanızı istemiyorum veya bu konu hakkında konuşmak istemiyorum” demek sütlerin gelmediği veya bebeklerin emmediği anlamına gelmez. Yani, gümbür gümbür emzirirken de anneler cevaplamak istemeyebilir. Neticede bu kişinin özelidir ve saygı gösterilmesini hak eder. Ayrıca buna psikolojik olarak, kişisel sınırların belirlenmesi ve çizilmesi de denir.

Bilinçli yakınlar, doktorlar ve sağlık uzmanları zaten hep hali hazırda; doğru kaynaklar ve insanlar da destek verebilir. O halde, bebek bakımına ve emzirmeye dair konulara istendiği ve ihtiyaç olduğu zaman ulaşılabilir.

Oğlumuz Ali doğduğunda evimize gelmiş olan İran asıllı İngiliz sağlık uzmanı, yeterince sütüm olmadığı için “Ben neden böyleyim, neden sütüm yok?” diye ağladığımı ve kendimi duygusal olarak yıprattığımı görünce ellerimi sıkıca tutup şöyle dedi: “Anne olmanın ilk adımı emzirmek değildir. Herkesin vücudu farklı, herkes farklı bir deneyim yaşayacak ve her zaman her şeyin bir çözümü var.”

Sevgili Lida çok doğru söylemişti: anne olmanın ilk adımı ne emzirmektir, ne de herkesin yolculuğu aynı olmak zorundadır. Sevgiyle kalın..

Previous
Previous

Yabancı Bir Ülkede Yabancı Bir Meslek Yapmak

Next
Next

How Cultural Diversity and Homesickness Affected My Motherhood?*