Yabancı Bir Ülkede Yabancı Bir Meslek Yapmak
İngiltere’de öğretmen olarak çalıştığımın 3. yılındaki İngilizce edebi kelime yetersizliğime dair bir anımı hiç unutmuyorum. Yardımcı öğretmenlik dönemim bitmiş, yüksek lisansımı tamamlamışım ve ilk kez tek başıma 30 kişilik bir sınıf yöneteceğim. Çok ama çok heyecanlıyım. Oturduğum semte yakın, çok kaliteli ve ama kocaman, öğrenci kapasitesi 280 kişilik bir devlet okulunda 5. Sınıf öğretmenliği yapacağım.
Bir dakika bir dakika… İyi de ama Eda Hanım, siz öyle podcast bölümlerinin tepesine Psik. Eda Güney yazmışsınız, ama öğretmenim filan diyorsunuz. “Ne iş? Ne alaka?” diyeceksiniz tabii. Hemen anlatayım:
Şimdi ben İstanbul’dayken üniversitede psikoloji okudum. Yüksek lisansımı yaparken de sahibi olduğumuz anaokulumuzda, anne mesleği devamı hedefiyle, orada psikologluk yaptım. Derken hoop evlendim (pardon aradaki romantik detayları şimdilik geçiyorum) ve İngiltere’ye yerleştim.
2 bavul geldiğim Londra’ya ayağımın tozuyla 2 ay sonra “Tamam! İşte burdan market alışverişi yapılır, şurdan parka yürünür, eh yetti gari iyi pek güzel.” diyerek ve asıl ihtiyacımın nedense hemen çalışmak olduğuna kanaat getirerek bir hevesle koştum gittim civardaki okulların kapısını çaldım.
“Huhu ben geldim, psikolog arıyor musunuz?” diye mülakat-görüşme ayarlamaya çalışırken bir de öğrendim ki! “Yok öyle bizde, okullarda psikolog, rehber danışman filan çalıştırmıyoruz.” cevabını aldım. Bir de üstüne (Kraliyet Ailesi mensubu aksanıyla) “Psikolog, özellikle de eğitim psikoloğu olarak çalışmanız için doktora yapmış olmanız lazım.” dediler.
Böööö… Hüngür şakır bir dizi ağlama; baba, anne, babaanne, kuzen, en yakın dostla yapılan bir dizi telefon görüşmesi ve bayaa bir tuzlu kuruyemiş yenmesi sonrası yaşadığım zorluklar dizisinin ilk tecrübesi karşısında bir karar vermem gerekti: ya duracaktım ya koşacaktım. Ya batacaktım ya da aşacaktım.
Velhasıl, araştırıp seçeneklerime baktıktan sonra doktora yapmaya karar verdim. Başvuru için tez konusu lazım; hmm bir de mümkünse bir süreliğine alanda çalışmış olmak gerekiyor. O zaman dedim ki “Haydi Eda kolları sıva: önce akademik makalelere bak, sonra da civar okullara kendini tanıt ve araştırma envanterin ile röportaj talebinde bulun.” Öyle de oldu, yakınımdaki bir okuldan olumlu yanıt geldi. Ama ne görüşmem beklediğim gibi geçiyor, ne de beklediğim gelecek kapımı çalıyor.
Bu arada başta söylediğim İngilizce kelime yetersizliği konusuna geri dönersek: 5G (G- Güney’den geliyor; bazı İngiliz okullarında sınıflara öğretmenlerin soyadlarının baş harfi verilir) sınıfının en başarılı öğrencilerinden biri olan Oliver’a, meşhur edebi bir metne yönelik “Oliver, senin bu esere yorumun nedir?” sorusunu soruyorum.
“It is stupendous Mrs.Güney” şeklindeki cevabı duymamla,
“Nee?? Aaa aaa! Excuse me, afedersin yani Oliver! Bu fevkalade meşhur edebi esere nasıl böyle stupendous, stupid’in yani ‘aptallığın’ en üst seviyesi olan kelimeyi söylersin?” diye Oliver’in tepesine çöküveriyorum.
Oliver şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyor ve “Ben de öyle dedim ya işte Mrs.Güney, stupendous- yani fevkalade.”
Ben Londra’dan Psikolog Eda Güney, sevgiyle kalın.