Yaşamak Çok Güzel

Çok sevgili arkadaşım müzisyen, piyanist Alp Okan ile yaptığım sohbet, bana Tiziano Terzani’nin kaleminden çıkan meşhur “Atlıkarıncada Bir Tur Daha” kitabını hatırlattı. Tiziano Terzani, 30 yıl Spiegel Dergisi’nde Asya muhabiri olarak çalışmış, Uzakdoğu’da savaş muhabirliği yapmış, İtalya’da pek çok gazetede yazıları ve röportajları yayınlanmış ünlü bir İtalyan gazeteci ve yazar.

Terzani, 1997 yılında kanser olduğunu öğrenir. Kendini kanser eden yaşam tarzını terk eder ve hastalığına şifa aramak üzere bir yolculuğa çıkar. Amerika, Hindistan, Tayland, Hong Kong, Filipinler…

Bu aynı zamanda yaşamın ve ölümün anlamını sorguladığı içsel bir yolculuktur. Bu yolculukta öğrendiklerini Himalayalar'da inzivaya çekildiği küçük kulübesinde derin bir sessizlik içinde kaleme alır.

Sevgili Alp pandeminin kendisi için nasıl deneyim olduğunu anlatırken hayata ne kadar umutla bağlı olduğunu ve bağlandığını, kullandığı metafor ve benzetmeler ile anlıyoruz. Bunlardan bence en güzel ve çarpıcı olanı şu cümlesi:

“Yaşamak çok güzel! Ne kadar imkanlar ve imkansızlıklar doğrultusunda da olsa da, yaşamak çok güzel.”

Alp, karantina dönemi boyunca duygusal, zihinsel ve bedensel sağlığını ayakta tutacak ve rahatlatacak düzenlemeler yapmış. Zorluklara rağmen hayata çok tutunmuş bir birey gördüm karşımda. Bakın kendisi, bu süreçteki kişisel ve mesleki deneyimlerini nasıl özetliyor:

“Benim gibi insanların bu dönemde zorlukları da oldu, yararları da oldu. Ben buna birazcık aydınlanma da diyorum. Hayatta hep, benim için bazen her kötü bir şey belki iyi bir şey getirir politikasını güttüm. Pandemi döneminde de bu şekilde oldu.

Ben bu döneme kötü tarafında bakanlardan olamadım. Para her zaman olabiliyor, insanın yeter ki sağlığı olsun. Her şey elinden yok olabilir, ama sen hayata karşı dik durabiliyorsan, bu tür şeyler seni yıldırmıyorsa bence her şeyi yapabileceğin anlamına geliyor bu!

Her gün online ders yapıyorum. Çocukların bana verdiği o kadar çok şey olduk ki: sanal dünyayı çok aktif hale kullanır geldim. Bir uygulama üzerinden çocuklara sanala ortamdan (onların diliyle) piyano çalmayı öğrettim. Ve işte, o uygulama ve sanal piyano klavyesi üzerinde senfonik orkestra kurduk. Bu anlamda, pandemi bu yönümün gelişmesine çok sebep oldu.

Bu ortamda kendimi o kadar farklı yönlerden beslemeye başladım: online olarak piyano dersi verdim, beste yapmaya başladım ve çocuk şarkıları yazıyorum.

Aynı zamanda kendi hobilerim olmaya başladı çünkü benim hiç hobim yoktu. Ben baktığınızda sadece çalışan ve müzik yapan bir insandım. Ama eve kapandığınızda müziği de bir yere kadar yapıyorsunuz. Dizileri izlemek ihtiyacı veya sosyal medya takibi yapmak bir süre sonra bittiğinde ben kendimi çok besledim!

Boyamaya başladım: hem evdeki eski mobilyaları hem de yeni aldıklarımı Annie Sloane gibi boyadım, revize ettim ve kullanmaya başladım. Hayal ettiğim ama ücret itibariyle yanına bile yaklaşamadığım mobilyaları veya eskileri alıp tamir edip boyayıp, kullanmaya başladım. Bu benim için büyük bir artı oldu!

Beni gerçekten bu hobilerim ayakta tuttu. Sürekli evde kapalı kaldığımız günlerde kendimi hiçbir zaman uykuya da vermedim. Ben bir de şeker hastasıyım ve günde 3-4 öğün yemek yemem gerekiyor. Bunları da ayarlayıp hayatıma bir yön çizdim.”

Yaşarsın da Aşarsın da projesine katıldığı ve deneyimlerini paylaştığı için çok sevgili Alp Okan’a bir kez daha kalpten teşekkür ediyorum.

Previous
Previous

Bir Yerde Kelebek Kanat Çırparsa...

Next
Next

Yapacak Birşey Var!